Ali Sirmen: Kader mi?

 
Ali Sirmen: Kader mi? Ali Sirmen: Kader mi?

Onların bu davranışını yadırgayan dört arkadaşı daha tartışmaya katılıyorlar. Bir şey olmaz evelallah!Hem de kaza dediğin nedir ki? Kaza kader. Bunlardan biri öneriyi reddediyor. Ve deprem hamakatın çaresizliği içindeki adam için değiştirilemez bir kader olarak kalıyor. Ona iki kişi daha katılıyor. Yürek parçalayıcı ve insanın 21. yüzyılda varabildiği zekâ, merhamet, diğerkâmlık, dürüstlük, sevgi ve anlayış düzeyi hakkında hem hüzünlendirecek hem de utanılacak duygularla başbaşa kalıyorum. Sordum:-Şimdi söyle ulan, kaza kader mi değil mi?Ama söyle Allah aşkına teğmenim, kaza kader mi değil mi?”Hadi söyle bakalım şimdi!. Geçen gün Samsun’a gidiyoruz. Hepsi boş laf. Tahsin’i de daha yeni kaybetmişiz. Tabii şoförün kulağını büküyorlar: “Aman dikkat et, geçenlerde Tahsin’in başına geleni unutma! İki de çocuk bıraktı arkasında. Tartışmaya başlıyorlar. Aldım yanıma, başladı söylenmeye. Çektim arabayı sağa. Hüzünleniyorum. ",. Üçü resim takmak istemeyen, dördü de bunların o davranışına karşı çıkan olmak üzere yedi kişi hakkındaki karar şöyle oluyor: Yedi teğmenin de aynı suçtan TSK’den ihracına karar veriliyor. Olacağı varsa olur. İleride bir muz kabuğu görüyor. Hangimiz hayatta böyle bir durumla karşılaşmadık? Şoför ulusal tepki koyuyor ortaya. Şoför anlatmaya başlıyor: “Teğmenim benim bir sınıf arkadaşım var. ”Şoför bıçkın. Tarikat ve cemaatler TSK’nin başında bir kader midir, değil midir hep beraber göreceğiz. İnatçı, dediğim dedik. Otobüsten bileti aldık. Devlet de bunları isteyenlere peşkeş çekmeye hazır. Tuzla’da piyade okulunda bir törene gitmek için dışarı çıkmaya hazırlanan genç asteğmenlere Atatürk resmini yakalarına takmaları söyleniyor. Beni yedek teğmen olduğum için olsa gerek şoförün yanındaki mahalle aldılar. Dayadım tabancayı kafasına. Çünkü Atatürk resmini takmayı reddedenlerle bu hareketi kınayanlar aynı yaptırıma uğruyorlar. Ve hemen yapıştırıyor: “Eyvah şimdi düşeceğim.  Haldun Solmaztürk olayın pek sıradan olmadığını söyledi.  Sonunda resmi takmak istemeyen bu üç kişiyle onların bu davranışını kınayan dört arkadaşı arasındaki tartışma soruşturma konusu oluyor. Benim de yine böyle bir Temel fıkram var: Temel yolda yürürken bir yandan da gazetesine bakıyor. Sevgili,5-6 Şubat gecelerini televizyonun başında Hatay, Malatya depreminin birinci yıldönümü görüntülerini izleyerek geçirdim. Geçenlerde yaşadığımız bir olayı emekli Tuğgeneral Haldun Solmaztürk bir programda anlattı. Kimse bir çıkar yolu gösteremiyor. Sohbet ediyoruz. Kimse bir umar tavsiye edemiyor. ”Artık deprem konuşulmasından sıkıldım.  Gerçekten de üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir olayla karşı karşıyayız. Kafam iyice bozuk. Programa katılan Haldun Solmaztürk bu kararın son derece yadırgatıcı olduğunu söylüyor. . .  Sayıları üçe çıkıyor. Şimdiye kadar konuştuklarımızın hepsi boşa gittiğine göre bari konuşmayalım ve canımız sıkılmasın. ***Gerçekten de kararı anlamak mümkün değildir. Yine televizyonda programları izlerken son günlerin en önde gelen tartışma konularından biri: Tarikatlar, cemaatler gözlerini milli eğitime, okullara dikmişler. Bu gibi durumlarda hep isyanla karışık olan şunu soruyorum: “Bu kadar hamakat, bu kadar vurdumduymazlık, bu kadar gaddarlık, bu kadar hak tanımazlık, bu kadar sevgisizlik kader mi?”***Kaç yıl oluyor, Bayburt’ta yedek subay askerliğimi yapıyorum. Bayburt’tan çıkıp Ziganaları tırmanarak başlayan yolculuğumuz ilginç geçiyor. Bu yine de dayatıyor, kaza kader değildir diye. Bir emir geldi İstanbul’a gideceğim.

Ali Sirmen: Kader mi?

İleride bir muz kabuğu görüyor. ***Gerçekten de kararı anlamak mümkün değildir. Tartışmaya başlıyorlar. Hepsi boş laf. Bu gibi durumlarda hep isyanla karışık olan şunu soruyorum: “Bu kadar hamakat, bu kadar vurdumduymazlık, bu kadar gaddarlık, bu kadar hak tanımazlık, bu kadar sevgisizlik kader mi?”***Kaç yıl oluyor, Bayburt’ta yedek subay askerliğimi yapıyorum. Tabii şoförün kulağını büküyorlar: “Aman dikkat et, geçenlerde Tahsin’in başına geleni unutma! İki de çocuk bıraktı arkasında. Otobüsten bileti aldık. Programa katılan Haldun Solmaztürk bu kararın son derece yadırgatıcı olduğunu söylüyor. . Beni yedek teğmen olduğum için olsa gerek şoförün yanındaki mahalle aldılar. Geçen gün Samsun’a gidiyoruz. Sordum:-Şimdi söyle ulan, kaza kader mi değil mi?Ama söyle Allah aşkına teğmenim, kaza kader mi değil mi?”Hadi söyle bakalım şimdi!. ”Şoför bıçkın. Bir şey olmaz evelallah!Hem de kaza dediğin nedir ki? Kaza kader. Tuzla’da piyade okulunda bir törene gitmek için dışarı çıkmaya hazırlanan genç asteğmenlere Atatürk resmini yakalarına takmaları söyleniyor. Ve deprem hamakatın çaresizliği içindeki adam için değiştirilemez bir kader olarak kalıyor. Bu yine de dayatıyor, kaza kader değildir diye. Çünkü Atatürk resmini takmayı reddedenlerle bu hareketi kınayanlar aynı yaptırıma uğruyorlar. Kimse bir çıkar yolu gösteremiyor. Kimse bir umar tavsiye edemiyor. Kafam iyice bozuk. Tahsin’i de daha yeni kaybetmişiz. Üçü resim takmak istemeyen, dördü de bunların o davranışına karşı çıkan olmak üzere yedi kişi hakkındaki karar şöyle oluyor: Yedi teğmenin de aynı suçtan TSK’den ihracına karar veriliyor. Yine televizyonda programları izlerken son günlerin en önde gelen tartışma konularından biri: Tarikatlar, cemaatler gözlerini milli eğitime, okullara dikmişler. Çektim arabayı sağa. Olacağı varsa olur.  Gerçekten de üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir olayla karşı karşıyayız. ",. Yürek parçalayıcı ve insanın 21. Ona iki kişi daha katılıyor. Benim de yine böyle bir Temel fıkram var: Temel yolda yürürken bir yandan da gazetesine bakıyor. İnatçı, dediğim dedik. Geçenlerde yaşadığımız bir olayı emekli Tuğgeneral Haldun Solmaztürk bir programda anlattı. Ve hemen yapıştırıyor: “Eyvah şimdi düşeceğim. Hangimiz hayatta böyle bir durumla karşılaşmadık? Şoför ulusal tepki koyuyor ortaya. yüzyılda varabildiği zekâ, merhamet, diğerkâmlık, dürüstlük, sevgi ve anlayış düzeyi hakkında hem hüzünlendirecek hem de utanılacak duygularla başbaşa kalıyorum. Şimdiye kadar konuştuklarımızın hepsi boşa gittiğine göre bari konuşmayalım ve canımız sıkılmasın. Bir emir geldi İstanbul’a gideceğim. Şoför anlatmaya başlıyor: “Teğmenim benim bir sınıf arkadaşım var. Aldım yanıma, başladı söylenmeye. Tarikat ve cemaatler TSK’nin başında bir kader midir, değil midir hep beraber göreceğiz. . Dayadım tabancayı kafasına. Devlet de bunları isteyenlere peşkeş çekmeye hazır. Hüzünleniyorum.  Sonunda resmi takmak istemeyen bu üç kişiyle onların bu davranışını kınayan dört arkadaşı arasındaki tartışma soruşturma konusu oluyor. Onların bu davranışını yadırgayan dört arkadaşı daha tartışmaya katılıyorlar.  Sayıları üçe çıkıyor. Bunlardan biri öneriyi reddediyor. ”Artık deprem konuşulmasından sıkıldım. Sevgili,5-6 Şubat gecelerini televizyonun başında Hatay, Malatya depreminin birinci yıldönümü görüntülerini izleyerek geçirdim. Bayburt’tan çıkıp Ziganaları tırmanarak başlayan yolculuğumuz ilginç geçiyor.  Haldun Solmaztürk olayın pek sıradan olmadığını söyledi. Sohbet ediyoruz.